Markanız Sosyal Medyanın Kurallarını Biliyor Mu?
16 MAYIS 2019
Yüz milyonlarca insanın, devasa sanal bir alemde, 365 günün her dakikasında, sayısız içerik yaratması ve paylaşması, ilişkiler kurması, eğlenmesi; ayakkabıdan pırlantaya kadar istediği her şeyi satın alması; takdir ettiğini alkışlaması, beğenmediğini protesto etmesi, muazzam ama bir o kadar da akıl almaz bir şey. Erick Schmidt, “İnternet, insanoğlunun tam olarak anlamadan inşa ettiği az şeyden birisidir.” der
İnsanların sosyal medyaya olan ilgisi, markaların iletişim davranışlarını da kökten değiştirdi. Markalar, iletişimlerinde televizyon, gazete gibi geleneksel mecraların yanı sıra; Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerini de kullanmaya başladılar. Bu siteler, marka yöneticilerinin günlük hayatlarının bir parçası oldu.
İnternetten alışveriş, hala toplam ticaretin çok küçük bir kısmını oluştursa da, internetin alışverişçi davranışlarını üzerindeki etkisi her geçen gün katlanarak artıyor. İnternetten alış veriş yapmasa bile, satın alacağı ürün ile ilgili bütün bilgileri internetten öğrenen, elindeki akıllı telefonuyla mağazadaki ürünün fiyatını ve özelliklerini kıyaslayan bir tüketici var artık markaların karşısında. Bu tüketicinin hayatta ne yapmak istediğini, önündeki engellerin neler olduğunu ve bunları aşmak için ona sosyal medya aracılığıyla nasıl destek olacağını söylemeyen markaların, rekabet etme şansı her geçen gün azalıyor.
Ama birçok marka henüz sosyal medyanın ruhunu anlamış değil maalesef. Bu markalar sosyal medyayı da, gazete, televizyon gibi bir mecra zannediyorlar. Oysa paylaşım sitelerinin, sadece teknik olarak değil mantık ve felsefe olarak da kendine has kuralları var. Markaların bu yeni dünyayı anlamaları ve kendilerini bu dünyaya uyarlamaları gerekiyor. ( Guy Kawasaki )
1. Sosyal mecralarda takipçi sayısı, tek başına, bir başarı ölçütü değildir.
Bazı markalar sosyal mecralarda, nereye gittiklerini bilmeden, ellerinde bir yol haritası olmadan amaçsızca var olmaya devam ediyorlar. Bu markaların çoğu, takipçi sayısını kutsal bir rakam olarak görüp, takipçi sayıları rakiplerinkini geçince, fazlasıyla mutlu oluyorlar. Oysa markaların çok takipçiye sahip olmaları, bu takipçilerine her mesajlarını iletebilecekleri anlamına gelmiyor. Artık Facebook gibi sosyal paylaşım siteleri, markaların yaptıkları iletişimlerin çok az sayıda takipçiye ulaşmasına izin veriyorlar. Bir bireyin sosyal medyada sosyalleşmesiyle bir markanın sosyal medyayı kullanmasının kuralları aynı değil.
2. Sosyal medya Facebook’tan ibaret değildir.
Markaların sosyal medya yatırımları içinde Facebook’un önde olması, anlaşılır olsa da, birçok marka için, Facebook dışında da pek çok değerli sosyal paylaşım sitesi vardır. Markaların Facebook yanı sıra kullanacakları sosyal paylaşım sitelerini dikkatle seçmeleri ve her birine hak ettiği önemi vermeleri gerekir. Facebook dışında, Instagram, Twitter, Linkedin, Vine, Foursquare, Pinterest… gibi mecraları da kullanmaları gerekir. Bu sitelerin, birbirlerini destekleyecek şekilde kullanılması, her birinin kendine has özelliğiyle markaya destek vermesi sağlanmalıdır.
3. Sosyal mecralar, monolog yapılan değil, milyonlarca insanın birbirleriyle diyalog kurduğu mecralardır.
Televizyon, gazete, dergi, radyo gibi geleneksel mecralar tek bir yayıncının milyonlarca insana iletişim yaptığı mecralarıdır; monolog yaparlar. Internet, doğası gereği, hem anlıktır hem de karşılıklı etkileşimi içerir. İnternet milyonların milyonlarla diyaloğu üzerine kuruludur. Ama insanların markalarla kurduğu etkileşim son derece sınırlıdır. Markaların bu gerçeği bilmesi ve bu konuda fazla iyimser olmamaları gerekir.
4. Bir markanın sosyal mecralarda yer almaya karar vermesi, açık ve şeffaf davranacağını peşinen kabul etmesi anlamına gelir.
Sosyal mecraların hayatımıza soktuğu en önemli anlayış şeffaflıktır. İnsanların her an, her türlü bilgiye çok hızlı ulaşabildiği, herkesin her şeyi bildiği bir dünyada, bilgiyi saklamaya çalışmak beyhude bir çabadır. Bilgiyi saklamaya, insanları yanlış yönlendirmeye çalışan markalar, kendilerine zarar verirler. Şeffaflığın kural olduğu bu dünyada, insanlar markalardan hiç hata yapmamalarını beklemiyorlar. Markaların da, insanlar gibi hata yapabileceğini herkes kabul ediyor. İnsanların kabul etmedikleri, herkesin gördüğü gerçekleri, markaların inkar etmeleri ve olayları çarpıtmalarıdır. İnsanlar markalardan, hata yaptıklarında bunu özgüvenle kabul etmelerini, özür dilemelerini ve bu durumun bir daha gerçekleşmemesi için aldıkları önlemlerin neler olduğunu söylemelerini istiyorlar. Sosyal paylaşım siteleri, samimiyetin ve sahiciliğin talep edildiği yerlerdir. Bu dünyanın kurallarına uyan markalar ödüllendirilir; uymayanlar cezalandırılır.
5. Markalar, internette kendileri hakkında bilgi vermeli ve insanların kendilerine ulaşmalarının yollarını açmalıdırlar.
Markalar kim olduklarını açıkça duyurmak ve hedeflerini, misyonlarını kitlelerle paylaşmak zorundadırlar. Her marka kendi web sitesinde ya da Facebook sayfasında kim olduğunu, değerlerini, hedefini, insanlara nasıl yararlı olacağını açıkça anlatmalıdır. Ayrıca markalar, insanların kendilerine nasıl ulaşabileceklerini de göstermelidirler. İnsan kaynakları alanında, web sitelerinin yanı sıra, Linkedin gibi siteleri de kullanmaları gerekir.
6. Sosyal medyada başarılı bir şekilde var olmak için, özgün içerik yaratmak gerekir.
Eğer bir marka, internet ortamında etkili bir şekilde var olmak istiyorsa, bunu ancak özgün bir içerik oluşturarak gerçekleştirebilir. Bir markanın sosyal paylaşım sitelerinde yapması gereken en önemli iş, insanların ilgisini çekecek, onların yararlanacağı ya da hoşlanacağı içerik üretmektir. Markaların, insanların hayatına eğlence, bilgi, ilham katacak paylaşımlar yapması gerekir. Markaların sağladıkları içeriğin özgün olmasının yanı sıra, düzenli de olması gerekir. Sürekliliği olmayan bir içerik politikası, markaya olan ilgiyi azaltır, markanın internet ortamında varlığını zedeler.
İnternet öncesi dünyada, “tek kaynaktan çok insana” bilgi akışı vardı. Bugün ise, iletişim çok boyutlu bir hal aldı. Artık “Çoktan çoka” bir iletişim var. “Çoktan çoka” iletişim, hayatın seyrini kökten değiştirdi. Herkesin her konuda sesini duyurabilmesi, inanılmaz bir şeffaflık ortamına yol açtı. Artık şirketlerin de, kurumların da, devletlerin de hiçbir şeyi gizleme güçleri yok.: Her şey şeffaf.
Milyonlarca insanın birer yayın organı gibi sesini çıkardığı bir ortamda, elbette kötü niyetli yayınlar yapan, gerçeği çarpıtan, kötü propaganda yapan hatta iftira atan insanlar da var. Bunlar hem şirketlerin hem kamu kurumlarının kendilerini korumaları gereken kötü niyetli insanlar. Ama bütün bunlara rağmen internet, insanlığa eşi benzeri görülmemiş imkanlar sunuyor. Devasa bir ağ içinde, insanlar istedikleri bilgiye anında ulaşabiliyorlar. İstedikleri insanla iletişim kurabiliyor, istediklerini yapabiliyorlar. Sosyal paylaşım siteleri, insanlara bilgilendirici, özgürleştirici ve eğlenceli bir dünya sunuyor.
Guy Kawasaki’nin dediği gibi, bazı markalar, bu dünyanın kurallarına uyarak, daha sosyal, daha yaratıcı, daha cesur ve şeffaf davranıyor; kendilerine avantaj sağlıyorlar.
Peki, sizin markanız sanal alemin kurallarına ne kadar uygun davranıyor?
Popüler Yazılar
Dijital Pazarlama Neden Önemlidir?
13 EKİM 2018
Broşür Tasarım ve Broşür Baskı ;çin Etkin 8 Adım
13 EKİM 2018
Pazarlama Nasıl Yapılır?
20 MAYIS 2019